Washington'ın 12 Haziran 2011 genel seçimlerine yönelik ilgisi, geçen yıllarla karşılaştırıldığında oldukça zayıf görünüyor. Önceki yıllarda seçimlerden aylar önce seçim sonuçlarının Türkiye'yi nereye götüreceği, muhtemel yeni Meclis aritmetiğine göre nasıl politikalar izlenmesi gerektiği çerçevesinde birçok toplantı yapılır, bu konu bütün hatlarıyla masaya yatırılırdı. Bu yıl ise seçimler medyada yer bulabilse de önceki yıllardaki gibi oturumlar, paneller ve bu konuyu gündemine taşıyan analizler oldukça az. Bu ilgi azlığının en önemli nedeni seçimlerden AK Parti'nin birinci parti olarak çıkacağı konusunda bir fikir birliğinin oluşması. Bir başka deyişle Washington yeni dönemde kiminle çalışacağını ve bunun nasıl sonuçlar getireceğini az çok biliyor. Ancak bu tek neden değil. Washington'da gündeme taşınan seçimler konusu biraz da risk analizine dayalı senaryo alternatiflerine dayanıyordu. Oysa Türkiye'nin son yıllarda küçük ve orta ölçekli dış müdahalelerle seçim sonuçlarının etkilenebileceği bir ülke olmaktan çıkmış olması, bu tür çalışmaların azalmasına yol açtı. Bir diğer nedense, Ortadoğu'da yaşanan Arap Baharı'nın getirdiği belirsizliğin Washington gündemini Türkiye'deki seçimlerden daha fazla meşgul etmesi. Tüm bunlardan dolayı, 12 Haziran seçimleri Washington'da fazla rağbet görmedi.
Sürpriz beklentisi yok
Türkiye, önceki yıllarla karşılaştırıldığında uluslararası medyada oldukça fazla yer buluyor. Türkiye ile ilgili haber, yazı ve analizlerin sayısı her geçen gün artarken, 2011 seçimleri bu eğilime ters bir şekilde medyada kendine çok fazla yer bulamadı. Sadece medyada değil başta düşünce kuruluşları olmak üzere Washington'daki tartışmalarda da seçimlere ilgi nispeten düşük denilebilir. 2007 seçimleri öncesi bu konuda birçok yazı ya da toplantıya rastlanırken, şimdi ise Türkiye'deki seçimlerle ilgili toplantılar parmakla sayılır derecede. 2010 yaz aylarında ve takiben yılbaşına kadar yeni bir CHP olabilir mi sorusu etrafında Kılıçdaroğlu eksenli seçimleri konu alan yayınlar yer aldı basında. Bu konuda toplantılar da düzenlendi. Ancak seçimlere yaklaştıkça, biraz da CHP'den ümit kesilmesiyle bu tartışmalar yavaş yavaş hızını kaybetti. Bunu en önemli nedeni seçim sonuçları konusunda kimsenin sürpriz beklemiyor olması. Artık Washington da Erdoğan'la üçüncü dönemi hazmetmiş, kendisini bu düşünceye alıştırmış görünüyor. Bu nedenle seçimlerle ilgili tartışmalara pek rastlanmıyor. Bunun yerine seçim sonrası gündeme gelecek Kürt meselesi ve yeni Anayasa gibi siyasa konuları daha fazla öne çıkıyor.
Dış müdahale zorlaştı
Seçimlerin Washington'da çok yakından takip edilmemesinin bir başka nedeni de artık Türkiye'deki seçimlere dışarıdan müdahalelerin seçim sonuçlarını fazla etkilememesi. Önceki yıllarda Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye tesliminden, Hudson Enstitüsü skandalına, sıcak paranın piyasalardan çıkışından borsa operasyonlarına, Irak'a sınır ötesi operasyondan Washington kaynaklı haber ve açıklamalara kadar birçok şey Türkiye'de seçim sonucuna az ya da çok etki edebiliyordu. Ancak geçtiğimiz 9 yılda ekonominin ikiye katlanması, siyasi istikrarın yavaş yavaş oluşmaya başlaması, Türkiye'nin dış politikasını gittikçe daha bağımsız ve kendi adına bir siyaset çizgisine doğru çekmesi bu müdahalelerin etkisini giderek azalttı. Türkiye müdahalelere karşı daha dirençli hale geldi. Bu nedenle yapılacak senaryo çalışmaları ya da çeşitli müdahale planları artık ölçek büyütmek zorunda. Müdahalelerin ölçeğinin büyümesi ise her kesim için kontrol edilemeyen sonuçlar üretme ihtimalini arttırıyor. Bu nedenle Türkiye seçimleri ile ilgili yapılacak toplantılar artık yönlendirmeden çok anlamaya dönük çalışmalar haline geldikçe, Amerika'daki belli tür sansasyonel düşünce kuruluşlarının gündeminden de çıkmaya başladı. Bu da Türkiye'deki seçimlerin medyada yer alan bulmasını sınırlandıran konulardan biri.
Dikkatler Arap Baharı'nd
a Üçüncü bir nokta ise Ortadoğu'da yaşanan Arap Baharı. Şubat ayından beri Tunus ve Mısır'la başlayıp, Bahreyn, Libya, Suriye, Yemen gibi ülkelerle devam eden bu süreç Türkiye ile de ilgilenen birçok uzmanın dikkatini bu konuya yöneltmiş görünüyor. Tüm bu istikrarsızlıkların ortasında Türkiye bir istikrar adası gibi ortaya çıktıkça, Türkiye'nin seçim sonuçları değil, demokratikleşme ve sivilleşme tecrübesinin diğer ülkelere nasıl aktarılabileceği konusu öne çıkıyor. O nedenle, uzmanlar, seçimlerden çok Türkiye'nin Mısır'a anayasa yapımı konusunda nasıl yardımcı olabileceği, Tunus'ta nasıl aktif rol alabileceği, Suriye'yi nasıl istikrarsızlaştırmadan dönüştürmeye yardımcı olabileceği ya da Libya'da nasıl arabulucu olabileceği gibi konuları ele alıyor. Yine seçimlerden sürpriz beklenmemesinin de etkisiyle, seçim sonuçları gündemden düşerken, Türkiye'nin demokratik tecrübesinin aktarılma biçimleri daha fazla öne çıkıyor. Bu açılardan bakıldığında 2011 seçimleri ile fazla ilgilenilmemesi bir yönüyle artık Türkiye'nin istikrarlı bir ülke olma yolunda adım attığını gösteriyor. Her anlamda ölçeği büyüyen Türkiye, artık Washington'da, her seçimde kaderi kökten değişebilecek bir ülke olarak değil, seçimler sonucunda ortaya çıkacak siyasa sorunları üzerinden ele alınıyor. Bu nedenle seçimlerde görülen bu ilgisizlik muhtemelen seçim sonrası anayasa ve Kürt sorunu üzerinden artarak sürecektir.